Beyaz, Kırmızı ve Kara: Çarşaf
Yoksul bir evde doğdu o
Yer yer delinmiş bir çarşafın üzerinde
Dökülen bir süt dişi gibiydi
Çocuktu daha anası
Karnına basınca ağlayan
Sarı bukleli bir bebeği olmamıştı
Ne de bir bez bebek, çiçekli basmadan
Yedi çocuk vardı doğduğu evde
Yedi çocuk, iki öküz, on iki koyun
Eli işe erdiğinden beri
Oyuncak bebeğinin değil
Kardeşlerinin saçını tarardı
Ve böyle bir şeydir herhalde deyip
Çayıra götürdüğü ak kuzulara
Sonunu hatırlamadığı masallar anlatırdı
On üçünde bir bebeği oldu
Akça Kız koydular adını
Bir çarşafın üzerine
Süt dişi gibi dökülen Akça
Anasının kanını gördü ilkin çarşafta
Hiç unutmadı bunu, hem de hiç
Çarşafın kansız bir parçasını kesip
Sardılar Akça'yı kundağa
Çocuktu anası daha
Gizli gizli oynardı anasıyla
Akça Okula giderken dedikodusu çıktı
Uzun kirpikli kara bir oğlanla
Evermek istediler hemen
Dellendi, karşı çıktı anası
Yı rttığı çarşafı halat yapıp
Kendini tavana asmaya kalktı
Hayatı paçavra gibi atılsındı da
Akça Kız'ı okuldan alınmasındı
Ama ne yaşamının değeri vardı
Ne sözünün, ne de ölümünün
O an tavan, başına yıkıldı ananın
Kızının yanında olmak için
Yırttığı çarşafları bir kenara attı
Ve dedi ki: Genç ana olmayasın benim gibi
Çarşafın beyaz kalsın, uzak tut bedenini
Kocası da çocuktu kendi gibi
Anası kendi kanını akıtıp
Umarı kanlı çarşaf atmacalardan
Kurtardı bunları
Düğünlerinden çok sonraydı
Adet kanı düştüğünde çarşafa
Karı koca, iki tazecik çocuk
Korkudan ne yapacaklarını bilemediler
Ana dedi, zamanı var daha ...
Gebe kalmasın diye
Otlar kaynattı kızına
Kocası gidip gelirken okula
Akça gizlice onun kitaplarından
Ders çalışır, defteri olmadığından
Her şeyi bir bir kafasına yazardı
Ne vardı sanki o da okulda olsaydı
Oğlan desen ...
İnsan evladıydı önce ama sonra büyüdü
Büyüdükçe aklı başka türlü çalıştı
Evdeki taze bedenin tadına bakmayı
Bacaklarını çarşaf gibi yırtmayı
Hoyratlığı ve dayağı da öğrendi
Akça sevmiyordu onu, hem de hiç
Ondan gelecek bir tohumu
Yeşertmek de istemiyordu bedeninde
Ama yazgıya ne kadar direnebilirsin
Onun da bir oyuncak bebeği oldu sonunda
Kızıl saçlı, çilli, şirin mi şirin bir kız
Kocası pek de sevmedi bu küçük kızı
Akça'nın ona düşkünlüğünü kıskandı
Çarşafı paylaşan bebekle yalnızlandı
Liseye gider gelirken bir başkasına sevdalandı
Akça'yla kundak gibi çarşafın üzerinde
Yeşeren birer filiz gibi büyüdüklerinde
Ne aşkı bilecek
Ne de o aşka bir eş seçecek kadar
Sevdayı bilemezdi ki, o da henüz çocuktu
Artık Akça'nın yanında bile yatmıyordu
Kuma getirelim dediler, istemedi
Sevdanın biricikliğini bilmişti
Yıllarca sürdü gizli aşkı
Akça'dan gittikçe uzaklaştı
Hem okudukça, gördükçe, yaşadıkça
Öyle ya, Akça ne de cahildi, hem yavandı
Şehre gitti oğlan, üniversiteye başladı
Şans bu ya, aşkı da aynı okuldaydı
Aşk da bu delikanlı gibi kader kurbanı
Ama o aşk ki her kaderi yıkardı
iki genç nikahlandılar
Yıllar sonra haberlerini ulaştırdılar
Akça ilk kez aşkı tadacağı yaşta
Çocuklu bir dul olup evde kalmıştı
Onun ömrü böyle son bulacaktı
Kaynana, dayağa uğrardı yanına
Ve sıkıştırır dururdu onu
Yağlı, pis suratıyla kayınbaba
Hırıldaya hırıldaya samanlıkta
Nasıl desin şimdi Akça, sakın ha
Hele bir dönsün söylerim seni kocama
Bir gün parçalanan gömleğini tuta tuta
Gözlerinde yaş değil, çelik gibi bir ışıkla
Vardı dedi ki anasına:
Kocamla kaderlerimiz ayrıldı
Senin de benim de şunca yaşadığımız yıllardan
Bize unutulmayacak bir tek, bir tek evlatlar kaldı
Şimdi doğurmak için yeniden kendimizi
Kaçalım, uzaklarda özgürce yaşayalım
Ertesi günün şafağında
O her şeyin başladığı çarşafına
Bir iki entariyle kitaplarını koyup
Kaçtı gitti aJ1asıyla ve kızıyla
Arkalarından söylenmedik laf bırakılmadı
Silahlar çıkarıldı ama adresleri bulunamadı
Tek göz bir konduya sığınmıştı üç kuşak
Ama bembeyazdı, ferahtı altlarındaki tek çarşaf
Ömründe ilk kez uykunun tadını
Ve rüya görürken korkmamayı anladı
Ana temizliğe gitti evlere
Kirleri silip çıkardıkça rahatladı
Onun kendini bu kadar kaptırarak çalışmasını
Küçücük lekeleri bile hırsla çıkarma inadını
İzleyenler hayretler içinde kaldı, ne biIsinlerdi ki
Ana bir ömrü temize çekmeye çalışıyordu
Her kir, ona geçmişi anımsatmaktaydı
Akça Kız dışarıdan, kızı içeriden
Bir bir bitirdiler okulları
Özgürlük için dediler hep, özgürlük için
Öyle bir azimliydi ki hepsi, öyle bir
"Ben varım!" diye haykırmaktalardı
Bir günden bir güne baş eğmediler
Kimsenin onlar adına karar almasına
Karaya çalınmaya izin vermediler
Ve hep aydınlık olsun diye uykuları
Her gün illa da yeni yıkanmış
Bembeyaz çarşaflarda uyudular
Derken etrafları bir, neyse
ilki, neyse ... Üç, e hadi ona da neyse
Ama hızla üreyen yabani otlar gibi
Kara çarşaflarla sarıldı
Bana ne diyecek halleri kalmamıştı
Süt dişinin beyazı, kanın kırmızısı
Anımsadılar geçtikleri tüm çarşafları
Ve bir gece gizlice girip dükkanıara
Girip evlerin kuytularına
Yaktılar tüm kara çarşafları
Bunca yol aşıp geldikleri yerde
İstemediler karaya bulanmış kan uykuları
Gerekirse dediler, tercih ederiz karanlığa
Ak alnımızdan akacak kırmızı kanı ...
Bir kuyunun dibinde bile
Gökyüzüne merdiven dayayanlar
Onlar ki kırmızı ve beyazla doğanlar
Hiç kader deyip kabullenir mi
Hayatları bir ayıpmış gibi kara kefenle
Balçığa gömülmeyi?
Özlem SEZER
(Kül Öykü, Sayı: 23 Mart 2009)
2 Nisan 2009 Perşembe
KÖY ENSTİTÜLERİNİN 69. KURULUŞ ETKİNLİKLERİ PROGRAMI
KÖY ENSTİTÜLERİNİN 69. KURULUŞ ETKİNLİKLERİ PROGRAMI
16-17 Nisan 2009
Yer: Konak Belediyesi Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi
Dernek: İnönü Cad. 58/17, Birlik Apt. Bayramyeri-İZMİR
Tel/Fax: 0.232.256.5262
E-Posta: ykkedernegi@yahoo.com.tr, yenidenimece@mynet.com
Web: www.yenikusakizmir.com
16 Nisan 2009-Perşembe
Saat: 9.30-10.30 Açılış Konuşmaları
(Yard.Doç.Dr.Ethem Duygulu-YKKED İzmir Şube Başkanı
Prof.Dr.Kemal Kocabaş-YKKED Genel Başkanı)
YKKED-Mandolin Ekibi Müzik Dinletisi ve Belgesel
Saat: 10.30-12.00 1. Oturum
Oturum Başkanı: Serdar Kızık
“ Kadın Akademisyenler Köy Enstitülü Ailelerini Anlatıyorlar”
Konuşmacılar: Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, Prof. Dr. Meral Uysal, Prof.Dr. Nezihe Şentürk, Dr.Güzel Yücel
Saat:13.00-14.30 2. Oturum
Oturum Başkanı: Yard. Doç. Dr.Oktay Gökdemir
“Öğretmen Adayları Ülkenin Eğitim Sorunlarını Sorguluyorlar”
Saat: 14.30-16.00 3. Oturum
Oturum Başkanı: Dr.Engin TONGUÇ
“Köy Enstitüleri ve Siyaset Kurumu”
Konuşmacılar: Mustafa Gazalcı, Prof. Dr. Yakup Kepenek, Hasan Fehmi Güneş
Saat: 16.15-18.00 4. Oturum
Oturum Başkanı: Mustafa Gazalcı
“Köy Enstitüleri, Demokratik Eğitim, Öğretmen Örgütlenmesinin dünü ve bugünü”
Konuşmacılar: Nevzat Helvacı, Kemal Bal, Zübeyit Çelik, Öner Yağcı, Ahmet Fuat Özkan
17 Nisan 2009-Cuma
Saat: 9.30 Cumhuriyet Meydanında Atatürk Anıtına Çelenk Koyma
Saat: 10.30 Açılış Konuşmaları
Yard.Doç.Dr.Ethem Duygulu-YKKED İzmir Şube Başkanı
Prof.Dr.Kemal Kocabaş-YKKED Genel Başkanı
Prof.Dr.Candeğer Yılmaz-Ege Üniversitesi Rektörü
Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan’ın Konuşması
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Konuşması
Saat: 11.0-11.30 Konferans
Prof. Dr.Yakup Kepenek “Köy Enstitüleri ve Cumhuriyet”
Saat: 11.00-11.30 Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği 2009 Aydınlanma Onur Ödülünün Cengiz Bektaş’a verilmesi
Saat: 11.30-12.00 Konferans
Cengiz Bektaş “Köy Enstitüleri, Kültürel Miras ve Günümüzde Köy Enstitülerini yeniden anlamak”
17 Nisan 2009 Köy Enstitülerinin Kuruluşunun 69. Yıl Kuruluş-Kutlama Yemeği
Yer: Konak Vapur İskelesi Üstü
Saat: 19.30
KÖY ENSTİTÜLERİNİN 69. KURULUŞ ETKİNLİKLERİ PROGRAMI
16-17 Nisan 2009
Yer: Konak Belediyesi Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi
Dernek: İnönü Cad. 58/17, Birlik Apt. Bayramyeri-İZMİR
Tel/Fax: 0.232.256.5262
E-Posta: ykkedernegi@yahoo.com.tr, yenidenimece@mynet.com
Web: www.yenikusakizmir.com
16 Nisan 2009-Perşembe
Saat: 9.30-10.30 Açılış Konuşmaları
(Yard.Doç.Dr.Ethem Duygulu-YKKED İzmir Şube Başkanı
Prof.Dr.Kemal Kocabaş-YKKED Genel Başkanı)
YKKED-Mandolin Ekibi Müzik Dinletisi ve Belgesel
Saat: 10.30-12.00 1. Oturum
Oturum Başkanı: Serdar Kızık
“ Kadın Akademisyenler Köy Enstitülü Ailelerini Anlatıyorlar”
Konuşmacılar: Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, Prof. Dr. Meral Uysal, Prof.Dr. Nezihe Şentürk, Dr.Güzel Yücel
Saat:13.00-14.30 2. Oturum
Oturum Başkanı: Yard. Doç. Dr.Oktay Gökdemir
“Öğretmen Adayları Ülkenin Eğitim Sorunlarını Sorguluyorlar”
Saat: 14.30-16.00 3. Oturum
Oturum Başkanı: Dr.Engin TONGUÇ
“Köy Enstitüleri ve Siyaset Kurumu”
Konuşmacılar: Mustafa Gazalcı, Prof. Dr. Yakup Kepenek, Hasan Fehmi Güneş
Saat: 16.15-18.00 4. Oturum
Oturum Başkanı: Mustafa Gazalcı
“Köy Enstitüleri, Demokratik Eğitim, Öğretmen Örgütlenmesinin dünü ve bugünü”
Konuşmacılar: Nevzat Helvacı, Kemal Bal, Zübeyit Çelik, Öner Yağcı, Ahmet Fuat Özkan
17 Nisan 2009-Cuma
Saat: 9.30 Cumhuriyet Meydanında Atatürk Anıtına Çelenk Koyma
Saat: 10.30 Açılış Konuşmaları
Yard.Doç.Dr.Ethem Duygulu-YKKED İzmir Şube Başkanı
Prof.Dr.Kemal Kocabaş-YKKED Genel Başkanı
Prof.Dr.Candeğer Yılmaz-Ege Üniversitesi Rektörü
Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan’ın Konuşması
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Konuşması
Saat: 11.0-11.30 Konferans
Prof. Dr.Yakup Kepenek “Köy Enstitüleri ve Cumhuriyet”
Saat: 11.00-11.30 Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği 2009 Aydınlanma Onur Ödülünün Cengiz Bektaş’a verilmesi
Saat: 11.30-12.00 Konferans
Cengiz Bektaş “Köy Enstitüleri, Kültürel Miras ve Günümüzde Köy Enstitülerini yeniden anlamak”
17 Nisan 2009
Köy Enstitülerinin Kuruluşunun 69. Yıl Kuruluş-Kutlama Yemeği
Yer: Konak Vapur İskelesi Üstü
Saat: 19.30
16-17 Nisan 2009
Yer: Konak Belediyesi Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi
Dernek: İnönü Cad. 58/17, Birlik Apt. Bayramyeri-İZMİR
Tel/Fax: 0.232.256.5262
E-Posta: ykkedernegi@yahoo.com.tr, yenidenimece@mynet.com
Web: www.yenikusakizmir.com
16 Nisan 2009-Perşembe
Saat: 9.30-10.30 Açılış Konuşmaları
(Yard.Doç.Dr.Ethem Duygulu-YKKED İzmir Şube Başkanı
Prof.Dr.Kemal Kocabaş-YKKED Genel Başkanı)
YKKED-Mandolin Ekibi Müzik Dinletisi ve Belgesel
Saat: 10.30-12.00 1. Oturum
Oturum Başkanı: Serdar Kızık
“ Kadın Akademisyenler Köy Enstitülü Ailelerini Anlatıyorlar”
Konuşmacılar: Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, Prof. Dr. Meral Uysal, Prof.Dr. Nezihe Şentürk, Dr.Güzel Yücel
Saat:13.00-14.30 2. Oturum
Oturum Başkanı: Yard. Doç. Dr.Oktay Gökdemir
“Öğretmen Adayları Ülkenin Eğitim Sorunlarını Sorguluyorlar”
Saat: 14.30-16.00 3. Oturum
Oturum Başkanı: Dr.Engin TONGUÇ
“Köy Enstitüleri ve Siyaset Kurumu”
Konuşmacılar: Mustafa Gazalcı, Prof. Dr. Yakup Kepenek, Hasan Fehmi Güneş
Saat: 16.15-18.00 4. Oturum
Oturum Başkanı: Mustafa Gazalcı
“Köy Enstitüleri, Demokratik Eğitim, Öğretmen Örgütlenmesinin dünü ve bugünü”
Konuşmacılar: Nevzat Helvacı, Kemal Bal, Zübeyit Çelik, Öner Yağcı, Ahmet Fuat Özkan
17 Nisan 2009-Cuma
Saat: 9.30 Cumhuriyet Meydanında Atatürk Anıtına Çelenk Koyma
Saat: 10.30 Açılış Konuşmaları
Yard.Doç.Dr.Ethem Duygulu-YKKED İzmir Şube Başkanı
Prof.Dr.Kemal Kocabaş-YKKED Genel Başkanı
Prof.Dr.Candeğer Yılmaz-Ege Üniversitesi Rektörü
Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan’ın Konuşması
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Konuşması
Saat: 11.0-11.30 Konferans
Prof. Dr.Yakup Kepenek “Köy Enstitüleri ve Cumhuriyet”
Saat: 11.00-11.30 Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği 2009 Aydınlanma Onur Ödülünün Cengiz Bektaş’a verilmesi
Saat: 11.30-12.00 Konferans
Cengiz Bektaş “Köy Enstitüleri, Kültürel Miras ve Günümüzde Köy Enstitülerini yeniden anlamak”
17 Nisan 2009 Köy Enstitülerinin Kuruluşunun 69. Yıl Kuruluş-Kutlama Yemeği
Yer: Konak Vapur İskelesi Üstü
Saat: 19.30
KÖY ENSTİTÜLERİNİN 69. KURULUŞ ETKİNLİKLERİ PROGRAMI
16-17 Nisan 2009
Yer: Konak Belediyesi Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezi
Dernek: İnönü Cad. 58/17, Birlik Apt. Bayramyeri-İZMİR
Tel/Fax: 0.232.256.5262
E-Posta: ykkedernegi@yahoo.com.tr, yenidenimece@mynet.com
Web: www.yenikusakizmir.com
16 Nisan 2009-Perşembe
Saat: 9.30-10.30 Açılış Konuşmaları
(Yard.Doç.Dr.Ethem Duygulu-YKKED İzmir Şube Başkanı
Prof.Dr.Kemal Kocabaş-YKKED Genel Başkanı)
YKKED-Mandolin Ekibi Müzik Dinletisi ve Belgesel
Saat: 10.30-12.00 1. Oturum
Oturum Başkanı: Serdar Kızık
“ Kadın Akademisyenler Köy Enstitülü Ailelerini Anlatıyorlar”
Konuşmacılar: Prof. Dr. Binnur Yeşilyaprak, Prof. Dr. Meral Uysal, Prof.Dr. Nezihe Şentürk, Dr.Güzel Yücel
Saat:13.00-14.30 2. Oturum
Oturum Başkanı: Yard. Doç. Dr.Oktay Gökdemir
“Öğretmen Adayları Ülkenin Eğitim Sorunlarını Sorguluyorlar”
Saat: 14.30-16.00 3. Oturum
Oturum Başkanı: Dr.Engin TONGUÇ
“Köy Enstitüleri ve Siyaset Kurumu”
Konuşmacılar: Mustafa Gazalcı, Prof. Dr. Yakup Kepenek, Hasan Fehmi Güneş
Saat: 16.15-18.00 4. Oturum
Oturum Başkanı: Mustafa Gazalcı
“Köy Enstitüleri, Demokratik Eğitim, Öğretmen Örgütlenmesinin dünü ve bugünü”
Konuşmacılar: Nevzat Helvacı, Kemal Bal, Zübeyit Çelik, Öner Yağcı, Ahmet Fuat Özkan
17 Nisan 2009-Cuma
Saat: 9.30 Cumhuriyet Meydanında Atatürk Anıtına Çelenk Koyma
Saat: 10.30 Açılış Konuşmaları
Yard.Doç.Dr.Ethem Duygulu-YKKED İzmir Şube Başkanı
Prof.Dr.Kemal Kocabaş-YKKED Genel Başkanı
Prof.Dr.Candeğer Yılmaz-Ege Üniversitesi Rektörü
Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan’ın Konuşması
İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun Konuşması
Saat: 11.0-11.30 Konferans
Prof. Dr.Yakup Kepenek “Köy Enstitüleri ve Cumhuriyet”
Saat: 11.00-11.30 Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği 2009 Aydınlanma Onur Ödülünün Cengiz Bektaş’a verilmesi
Saat: 11.30-12.00 Konferans
Cengiz Bektaş “Köy Enstitüleri, Kültürel Miras ve Günümüzde Köy Enstitülerini yeniden anlamak”
17 Nisan 2009
Köy Enstitülerinin Kuruluşunun 69. Yıl Kuruluş-Kutlama Yemeği
Yer: Konak Vapur İskelesi Üstü
Saat: 19.30
Etiketler:
anma,
etkinlik,
İzmir,
Köy Enstitüleri Kuruluş,
YKKED
Osman Şahin ve Öyküleri
Osman Şahin ve Öyküleri
Darbeler, Postmodernizm ve Osman Şahin
Osman Şahin'in öykülerinde sağlam bir diyalektik kurgu gözlenir. Köy romancılığı, öykücülüğü tanımı onu anlatmaya yetmez. O, ülkenin ekonomik yapısının yarı-feodal olduğu dönemde yazmaya başlamış, kapitalizmin gelişmesine tanık olmuştur. Bu ekonomik gelişmenin getirisi gibi götürüsüne de gözlemlemiş, kapitalizmin binlerce yıllık insan ilişkilerini-değerlerini nasıl parçaladığını, yok ettiğini anlatmıştır.
Adil OKAY
'Osman Şahin'i nasıl bilirsiniz' diye bir soru sorsalar, hemen aklıma merhum babam (şair yazar) Süleyman Okay gelir. Ortaokul yıllarımda kahramanlık hikâyelerini, arkasından polisiye romanları, Mike Hammer ve Agatha Christie serilerini bitirmiş, lise yıllarında da klasiklere başlamıştım. Okumamız için bizi hep teşvik eden, evimizde 12 Eylül'de talan edilen 'kocaman' bir kütüphane bulunduran babam, günün birinde bana, 'Oğlum biraz da Türk yazarları okusan' demişti. 'Ne okuyayım; Yaşar Kemal'den, Orhan Kemal'den, Sabahattin Ali'den romanlar okudum, daha ne olsun' dediğimde hemen kütüphaneden Sait Faik, Osman Şahin, Bekir Yıldız, Abbas Sayar, Kerim Korcan ve şimdi adlarını anımsayamadığım 10 kadar Türk yazarın kitaplarını önüme koymuştu. Ve ben öykü okumaya Sait Faik, Osman Şahin ve Bekir Yıldız'la başlamıştım.Aradan neredeyse çeyrek yüzyıl geçti. Ve ben bir imza günü sonrası Osman Şahin'le tanıştım. Uzun uzun söyleştik. Sanat-edebiyat, politika, postmodernizm, küreselleşme. Birçok konuda Osman Şahin'le görüşlerimin kesiştiğini, onun bu yaşta bile medya tekellerine boyun eğmediğini, postmodernizme eleştirel yaklaştığını, küreselleşme diye aklanmaya çalışılan emperyalizme karşı tavır alışını, heyecanını hayranlıkla izledim. 12 Eylül'ün gazabına uğramış birçok yazar, bugün ne yazık ki 12 Eylül kurumlarını savunur hale gelmişken o hâlâ o dönemi lanetliyor, yargılıyordu. '12 Eylül'den önce halkımızda emperyalizme ve sömürüye karşı bir duyarlılık, bir yükseliş vardı. Haksız kazanca karşı fabrikalar, ağa toprakları işgal ediliyor, köylüler, işçiler birlikte yürüyüş yapıyorlardı. Bu duyarlılık 12 Eylül darbesiyle birlikte yok edildi. 600 binden fazla insan fişlendi, tutuklandı. Yüz binlerce kitap yok edildi. Kitaplar, daktilolar suç aleti olarak gösterildi. Evler arandı. Benim de evim arandı. Hapse atıldım. Sonuçta edebiyatımız susturuldu. Yeni yaşam biçimleri, adalet, eşitlik, özgürlük, barış gibi umutlar köreltildi'' diyordu Osman Şahin, Kitap Gazetesi'nin Şubat 2008 tarihli 26. Sayısında, Irmak Zileli ile yaptığı bir söyleşide.
DARBELERİN EDEBİYATTA İZDÜŞÜMÜ VE OSMAN ŞAHİN
12 Mart edebiyatı ağıt-destan türünde de olsa yaratılmış ve okuyucuyla buluşmuştu. 12 Eylül'den sonra ise edebiyatçıların büyük çoğunluğu uzun bir dönem sustular. Kitap okumanın suç sayıldığı, solcu olmanın ölümle özdeşleştiği bir ülkede yazmak da kolay değildi. 12 Eylül'den sonra siyasal iktidara karşı mücadele, bazı yazarlar için ölüme karşı mücadele gibi olanaksız görünmeye başlamıştı. Ama aynı zamanda ölümle özdeşleştirdikleri devrimci militana karşı düşmanlık duydular. Bunu yıllar sonra Pınar Kür şöyle itiraf etmişti: '12 Mart'ta hayatlarını kaybedenler masumdu. 12 Eylül'de ölenler ise masum değildiler.' Yani ona göre işkence, yargısız infazlar, idamlar mubahtı. 12 Mart'ta birer İnce Memet sayılan devrimciler, o yazarlara göre 12 Eylül sürecinde yoktular. Türkiye'de 1975-1980 arasında halk kapısından giren aydınlar ve yazarlar, 12 Eylül darbesinden sonra bir suskunluğa gömüldüler. Bu suskunluk neredeyse on yıl sürdü. 1980-1990 arası vahşet dönemi yok sayıldı. Edebiyata genel olarak yansımadı. Bu dönemde Yalçın Küçük'ün 'küfür romanları' dediği kitaplar peş peşe yayınlanmaya başladı. Meydanı boş bulan fırsatçılar, devrimcilerin kötü, hasta, psikolojik sorunları olan, bu nedenlerle silahlı eylemlere katılan tipler olduklarını anlatan romanlar yazdılar. Fethi Naci, 12 Mart sonrasıyla 12 Eylül sonrasını roman bakımından kıyasladığı bir yazısında, iki dönem romanların hapislere düşen, öldürülen devrimci gençlere bakışla ayrıldığını saptamıştı: '12 Mart romanlarında devrimci gençler için ağıtlar yakılırken, 12 Eylül romanlarında kurulu düzenden yana tutum takınılarak devrimci gençleri aşağılamak ya da dünyayı değiştirme görevinin kendisine verilmiş olmadığını kabul etmeyi övmek moda oldu.'
28 YIL SONRA OSMAN ŞAHİN
Ancak 12 Eylül darbesinden bizzat fiili olarak zarar görseler bile çizgilerinden taviz vermeyen sanatçılar, sayıları çok az da olsa üretmeye devam ettiler. İşte elimde yeni bitirdiğim, ilk basımları 1980-1983 olan, Can Yayınları'nın 28 yıl sonra yeniden yayınlamaya layık bulduğu 'Ağız içinde Dil Gibi-Acı Duman' adlı öykü kitapları olan Osman Şahin, bu örneklerden biridir. Bir yazarı değerlendirirken, eserlerini çağıyla, coğrafyasıyla, toplumsal altüst oluşlardaki durduğu yerle birlikte değerlendirmek gerekir. Osman Şahin iki faşist darbeye, sosyalist sistemin yıkılmasının yarattığı bozgun psikolojisine, kapitalizmin sanat ve felsefedeki yeni buluşu olan 'postmodernizmin' yıkıcı etkilerine karşı durmuş, insandan yana, emekten yana, ezilen halklardan yana duruşundan taviz vermemiş, üretmeye devam etmiştir. 'Öykü insanla, yaşamla bir anlam kazanır. İnsanın varoluş serüveniyle birlikte başlar öykü. (') Bir yazar yaşadıkları kadar yazardır. Duruşu kadar yazardır. (') Son 25-30 yıldan beri emekçilerin, orman işçilerinin, balıkçıların, pamuk ırgatlarının, köylülerin dramları pek yazılmıyor. Küreselleşmenin sonucudur bu. Yazılmış olan yapıtlardan da bilinçli olarak bir kısım medya söz etmiyor. Parayla bazı eleştirmenlere kitap tanıtma yazıları yazdırıyorlar. 75 milyonun 35 milyonu köylerde yaşıyor. Onların hikâyeleri, romanları, şiirleri yazılmasın mı? Bazı kalemşorlar Sait Faik'in 'insanı sevmekle başlar her şey' sözünden yola çıkarlar ama hangi insanı sevdiklerini açıklamazlar. Bir bunalım edebiyatıdır gidiyor. Denizde boğulmak üzere olan bir insanın öyküsü yazılıyorsa ve denizden hiç söz edilmiyorsa eksik bir öykü olur. Kişinin neden bunaldığından onu bunaltan toplumsal nedenlerden de söz edilmelidir diyorum.' (a.g.e.) Şahin'in çocukluğu ve ilk gençliği Türkiye'nin en çarpıcı güzellikte -ancak aynı zamanda yoksul- iki bölgesinde geçmiştir: Fırat vadisinde ve Toros dağlarında. Bu iki unsur, doğanın büyüleyici güzelliği ve insanlığın çektiği acılar, Şahin'in yapıtlarında birbiriyle sürekli çatışma içindedir. Bir keresinde Şahin, şu duyarlı vurgulamada bulunmuştu: 'Tanık olduklarımı ve yaşadıklarımı aktarmak için birçok nedenim vardı. Fırat bölgesinde her gün acı insanlık gerçekleriyle karşılaşıyordum: Ağaçlar gövdelerini ve dallarını yitirmişti ve pörsümüş kökleriyle yaşamlar zorlukla sürdürülebiliyordu.'
OSMAN ŞAHİN ÖYKÜCÜLÜĞÜ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ
2005 yılında televizyonda yapılan bir söyleşide, Türk yazın virtüözü Osman Şahin, başucu yazarları arasında Stefan Zweig, Elias Canetti, Rainer Maria Rilke ve Yaşar Kemal'in özel bir yeri olduğunu belirtmişti. Şahin'in eserleriyle bu birbirinden görünürde oldukça farklı edebi kişiliklerin yapıtları arasındaki bağlantılar yadsınamaz. Bununla birlikte, Şahin'in bu yazarların hiçbirine büyük bir borcu da yoktur. Şahin, Zweig gibi, sürükleyici bir insanlık dramını gözler önüne serer. Canetti gibi kimliğimizin ve sosyal koşulların derinine iner. Lirik gücü ve şairsel içgüdüleri birçok bakımdan Rilke'yi anımsatır. Osman Şahin'in temalarının ve estetik kaygılarının zenginliği, Türkiye'nin en önde gelen yazarı olan Yaşar Kemal'in yapıtlarında da gözlemlenebilir. Ancak bu benzerliklere karşın, Şahin'in sahip olduğu anlatım dehası kendine özgüdür ve taklit edilemez. Osman Şahin'in öykülerinde sağlam bir diyalektik kurgu gözlenir. Köy romancılığı, öykücülüğü tanımı onu anlatmaya yetmez bence. Zira o ülkenin ekonomik yapısının yarı-feodal olduğu dönemde yazmaya başlamış, kapitalizmin gelişmesine tanık olmuştur. Bu ekonomik gelişmenin getirisi gibi götürüsüne de gözlemlemiş, kapitalizmin binlerce yıllık insan ilişkilerini-değerlerini nasıl parçaladığını, yok ettiğini anlatmıştır. Sömürünün yeni denen bu sistemde de, yani kapitalist sistemde de acımasızca sürdüğünü kavramış, emekten yana tavır almıştır. Yukarıda andığım 'Acı Duman' adlı kitabında, 'Yörük Ana' adlı öyküde kapitalizmin yıkarak, talan ederek gelişmesi çok çıplak ama estetik olarak anlatılır. Sözünü ettiğim öyküden aşağıda alıntıladığım bir bölüm yüzlerce sayfalık bilimsel analizin yerine geçer. Kapitalizmin her şeyi meta olarak gördüğünü, sadece elle tutulur nesneleri değil, kültürü de, türküyü de, aşkı da metalaştırdığını anlatır.'Sonra toprak tuttu bizleri. Göçer insanıyken yatak insanı olduk çıktık. Atın devenin sırtını unuttuk. Alıştık oturak yaşayışlara. Develer, atlar gitti. Yolların yatakları değişti. Dönen tekerin, yel gibi giden motorun yanında ne yapsın, deve ne yapsın. (...) yıl be yıl hepsine yol verdik, sattık Ana. Koyunlara, kilimlere geldi sıra. Onları da sattık. Duygularımızı, türkülerimizi, onurumuzu, kızlarımızı, insanlığımızı, aşkımızı, sevgimizi de sattık. Her şey alınıp satılan mal oldu. ..'
SONSÖZ:
Siz çok yaşayın Osman Şahin, hayattan, insandan, gerçekten kopuk Postmodern edebiyata karşı size daha çok ihtiyacımız var.
Kaynakça:
Remzi Kitapevi- Kitap gazetesi. S. 26. Şubat 2008. Talat S. Halman. Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi 'Bir Yazın Virtüözü: Osman Şahin' Ağız İçinde Dil Gibi- Acı Duman. Osman şahin. Can yayınları. Aralık 2007. adilokayhotmail.fr
CK: 31.07.2008
Darbeler, Postmodernizm ve Osman Şahin
Osman Şahin'in öykülerinde sağlam bir diyalektik kurgu gözlenir. Köy romancılığı, öykücülüğü tanımı onu anlatmaya yetmez. O, ülkenin ekonomik yapısının yarı-feodal olduğu dönemde yazmaya başlamış, kapitalizmin gelişmesine tanık olmuştur. Bu ekonomik gelişmenin getirisi gibi götürüsüne de gözlemlemiş, kapitalizmin binlerce yıllık insan ilişkilerini-değerlerini nasıl parçaladığını, yok ettiğini anlatmıştır.
Adil OKAY
'Osman Şahin'i nasıl bilirsiniz' diye bir soru sorsalar, hemen aklıma merhum babam (şair yazar) Süleyman Okay gelir. Ortaokul yıllarımda kahramanlık hikâyelerini, arkasından polisiye romanları, Mike Hammer ve Agatha Christie serilerini bitirmiş, lise yıllarında da klasiklere başlamıştım. Okumamız için bizi hep teşvik eden, evimizde 12 Eylül'de talan edilen 'kocaman' bir kütüphane bulunduran babam, günün birinde bana, 'Oğlum biraz da Türk yazarları okusan' demişti. 'Ne okuyayım; Yaşar Kemal'den, Orhan Kemal'den, Sabahattin Ali'den romanlar okudum, daha ne olsun' dediğimde hemen kütüphaneden Sait Faik, Osman Şahin, Bekir Yıldız, Abbas Sayar, Kerim Korcan ve şimdi adlarını anımsayamadığım 10 kadar Türk yazarın kitaplarını önüme koymuştu. Ve ben öykü okumaya Sait Faik, Osman Şahin ve Bekir Yıldız'la başlamıştım.Aradan neredeyse çeyrek yüzyıl geçti. Ve ben bir imza günü sonrası Osman Şahin'le tanıştım. Uzun uzun söyleştik. Sanat-edebiyat, politika, postmodernizm, küreselleşme. Birçok konuda Osman Şahin'le görüşlerimin kesiştiğini, onun bu yaşta bile medya tekellerine boyun eğmediğini, postmodernizme eleştirel yaklaştığını, küreselleşme diye aklanmaya çalışılan emperyalizme karşı tavır alışını, heyecanını hayranlıkla izledim. 12 Eylül'ün gazabına uğramış birçok yazar, bugün ne yazık ki 12 Eylül kurumlarını savunur hale gelmişken o hâlâ o dönemi lanetliyor, yargılıyordu. '12 Eylül'den önce halkımızda emperyalizme ve sömürüye karşı bir duyarlılık, bir yükseliş vardı. Haksız kazanca karşı fabrikalar, ağa toprakları işgal ediliyor, köylüler, işçiler birlikte yürüyüş yapıyorlardı. Bu duyarlılık 12 Eylül darbesiyle birlikte yok edildi. 600 binden fazla insan fişlendi, tutuklandı. Yüz binlerce kitap yok edildi. Kitaplar, daktilolar suç aleti olarak gösterildi. Evler arandı. Benim de evim arandı. Hapse atıldım. Sonuçta edebiyatımız susturuldu. Yeni yaşam biçimleri, adalet, eşitlik, özgürlük, barış gibi umutlar köreltildi'' diyordu Osman Şahin, Kitap Gazetesi'nin Şubat 2008 tarihli 26. Sayısında, Irmak Zileli ile yaptığı bir söyleşide.
DARBELERİN EDEBİYATTA İZDÜŞÜMÜ VE OSMAN ŞAHİN
12 Mart edebiyatı ağıt-destan türünde de olsa yaratılmış ve okuyucuyla buluşmuştu. 12 Eylül'den sonra ise edebiyatçıların büyük çoğunluğu uzun bir dönem sustular. Kitap okumanın suç sayıldığı, solcu olmanın ölümle özdeşleştiği bir ülkede yazmak da kolay değildi. 12 Eylül'den sonra siyasal iktidara karşı mücadele, bazı yazarlar için ölüme karşı mücadele gibi olanaksız görünmeye başlamıştı. Ama aynı zamanda ölümle özdeşleştirdikleri devrimci militana karşı düşmanlık duydular. Bunu yıllar sonra Pınar Kür şöyle itiraf etmişti: '12 Mart'ta hayatlarını kaybedenler masumdu. 12 Eylül'de ölenler ise masum değildiler.' Yani ona göre işkence, yargısız infazlar, idamlar mubahtı. 12 Mart'ta birer İnce Memet sayılan devrimciler, o yazarlara göre 12 Eylül sürecinde yoktular. Türkiye'de 1975-1980 arasında halk kapısından giren aydınlar ve yazarlar, 12 Eylül darbesinden sonra bir suskunluğa gömüldüler. Bu suskunluk neredeyse on yıl sürdü. 1980-1990 arası vahşet dönemi yok sayıldı. Edebiyata genel olarak yansımadı. Bu dönemde Yalçın Küçük'ün 'küfür romanları' dediği kitaplar peş peşe yayınlanmaya başladı. Meydanı boş bulan fırsatçılar, devrimcilerin kötü, hasta, psikolojik sorunları olan, bu nedenlerle silahlı eylemlere katılan tipler olduklarını anlatan romanlar yazdılar. Fethi Naci, 12 Mart sonrasıyla 12 Eylül sonrasını roman bakımından kıyasladığı bir yazısında, iki dönem romanların hapislere düşen, öldürülen devrimci gençlere bakışla ayrıldığını saptamıştı: '12 Mart romanlarında devrimci gençler için ağıtlar yakılırken, 12 Eylül romanlarında kurulu düzenden yana tutum takınılarak devrimci gençleri aşağılamak ya da dünyayı değiştirme görevinin kendisine verilmiş olmadığını kabul etmeyi övmek moda oldu.'
28 YIL SONRA OSMAN ŞAHİN
Ancak 12 Eylül darbesinden bizzat fiili olarak zarar görseler bile çizgilerinden taviz vermeyen sanatçılar, sayıları çok az da olsa üretmeye devam ettiler. İşte elimde yeni bitirdiğim, ilk basımları 1980-1983 olan, Can Yayınları'nın 28 yıl sonra yeniden yayınlamaya layık bulduğu 'Ağız içinde Dil Gibi-Acı Duman' adlı öykü kitapları olan Osman Şahin, bu örneklerden biridir. Bir yazarı değerlendirirken, eserlerini çağıyla, coğrafyasıyla, toplumsal altüst oluşlardaki durduğu yerle birlikte değerlendirmek gerekir. Osman Şahin iki faşist darbeye, sosyalist sistemin yıkılmasının yarattığı bozgun psikolojisine, kapitalizmin sanat ve felsefedeki yeni buluşu olan 'postmodernizmin' yıkıcı etkilerine karşı durmuş, insandan yana, emekten yana, ezilen halklardan yana duruşundan taviz vermemiş, üretmeye devam etmiştir. 'Öykü insanla, yaşamla bir anlam kazanır. İnsanın varoluş serüveniyle birlikte başlar öykü. (') Bir yazar yaşadıkları kadar yazardır. Duruşu kadar yazardır. (') Son 25-30 yıldan beri emekçilerin, orman işçilerinin, balıkçıların, pamuk ırgatlarının, köylülerin dramları pek yazılmıyor. Küreselleşmenin sonucudur bu. Yazılmış olan yapıtlardan da bilinçli olarak bir kısım medya söz etmiyor. Parayla bazı eleştirmenlere kitap tanıtma yazıları yazdırıyorlar. 75 milyonun 35 milyonu köylerde yaşıyor. Onların hikâyeleri, romanları, şiirleri yazılmasın mı? Bazı kalemşorlar Sait Faik'in 'insanı sevmekle başlar her şey' sözünden yola çıkarlar ama hangi insanı sevdiklerini açıklamazlar. Bir bunalım edebiyatıdır gidiyor. Denizde boğulmak üzere olan bir insanın öyküsü yazılıyorsa ve denizden hiç söz edilmiyorsa eksik bir öykü olur. Kişinin neden bunaldığından onu bunaltan toplumsal nedenlerden de söz edilmelidir diyorum.' (a.g.e.) Şahin'in çocukluğu ve ilk gençliği Türkiye'nin en çarpıcı güzellikte -ancak aynı zamanda yoksul- iki bölgesinde geçmiştir: Fırat vadisinde ve Toros dağlarında. Bu iki unsur, doğanın büyüleyici güzelliği ve insanlığın çektiği acılar, Şahin'in yapıtlarında birbiriyle sürekli çatışma içindedir. Bir keresinde Şahin, şu duyarlı vurgulamada bulunmuştu: 'Tanık olduklarımı ve yaşadıklarımı aktarmak için birçok nedenim vardı. Fırat bölgesinde her gün acı insanlık gerçekleriyle karşılaşıyordum: Ağaçlar gövdelerini ve dallarını yitirmişti ve pörsümüş kökleriyle yaşamlar zorlukla sürdürülebiliyordu.'
OSMAN ŞAHİN ÖYKÜCÜLÜĞÜ ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ
2005 yılında televizyonda yapılan bir söyleşide, Türk yazın virtüözü Osman Şahin, başucu yazarları arasında Stefan Zweig, Elias Canetti, Rainer Maria Rilke ve Yaşar Kemal'in özel bir yeri olduğunu belirtmişti. Şahin'in eserleriyle bu birbirinden görünürde oldukça farklı edebi kişiliklerin yapıtları arasındaki bağlantılar yadsınamaz. Bununla birlikte, Şahin'in bu yazarların hiçbirine büyük bir borcu da yoktur. Şahin, Zweig gibi, sürükleyici bir insanlık dramını gözler önüne serer. Canetti gibi kimliğimizin ve sosyal koşulların derinine iner. Lirik gücü ve şairsel içgüdüleri birçok bakımdan Rilke'yi anımsatır. Osman Şahin'in temalarının ve estetik kaygılarının zenginliği, Türkiye'nin en önde gelen yazarı olan Yaşar Kemal'in yapıtlarında da gözlemlenebilir. Ancak bu benzerliklere karşın, Şahin'in sahip olduğu anlatım dehası kendine özgüdür ve taklit edilemez. Osman Şahin'in öykülerinde sağlam bir diyalektik kurgu gözlenir. Köy romancılığı, öykücülüğü tanımı onu anlatmaya yetmez bence. Zira o ülkenin ekonomik yapısının yarı-feodal olduğu dönemde yazmaya başlamış, kapitalizmin gelişmesine tanık olmuştur. Bu ekonomik gelişmenin getirisi gibi götürüsüne de gözlemlemiş, kapitalizmin binlerce yıllık insan ilişkilerini-değerlerini nasıl parçaladığını, yok ettiğini anlatmıştır. Sömürünün yeni denen bu sistemde de, yani kapitalist sistemde de acımasızca sürdüğünü kavramış, emekten yana tavır almıştır. Yukarıda andığım 'Acı Duman' adlı kitabında, 'Yörük Ana' adlı öyküde kapitalizmin yıkarak, talan ederek gelişmesi çok çıplak ama estetik olarak anlatılır. Sözünü ettiğim öyküden aşağıda alıntıladığım bir bölüm yüzlerce sayfalık bilimsel analizin yerine geçer. Kapitalizmin her şeyi meta olarak gördüğünü, sadece elle tutulur nesneleri değil, kültürü de, türküyü de, aşkı da metalaştırdığını anlatır.'Sonra toprak tuttu bizleri. Göçer insanıyken yatak insanı olduk çıktık. Atın devenin sırtını unuttuk. Alıştık oturak yaşayışlara. Develer, atlar gitti. Yolların yatakları değişti. Dönen tekerin, yel gibi giden motorun yanında ne yapsın, deve ne yapsın. (...) yıl be yıl hepsine yol verdik, sattık Ana. Koyunlara, kilimlere geldi sıra. Onları da sattık. Duygularımızı, türkülerimizi, onurumuzu, kızlarımızı, insanlığımızı, aşkımızı, sevgimizi de sattık. Her şey alınıp satılan mal oldu. ..'
SONSÖZ:
Siz çok yaşayın Osman Şahin, hayattan, insandan, gerçekten kopuk Postmodern edebiyata karşı size daha çok ihtiyacımız var.
Kaynakça:
Remzi Kitapevi- Kitap gazetesi. S. 26. Şubat 2008. Talat S. Halman. Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi 'Bir Yazın Virtüözü: Osman Şahin' Ağız İçinde Dil Gibi- Acı Duman. Osman şahin. Can yayınları. Aralık 2007. adilokayhotmail.fr
CK: 31.07.2008
KURULUŞUNUN 70.YILINDA BİR TOPLUMSAL DEĞİŞİM PROJESİ OLARAK KÖY ENSTİTÜLERİ SEMPOZYUMU
KURULUŞUNUN 70.YILINDA BİR TOPLUMSAL DEĞİŞİM PROJESİ OLARAK KÖY ENSTİTÜLERİ SEMPOZYUMU
Sempozyumun Amacı
“Kuruluşunun 70. Yılında Bir Toplumsal Değişim Projesi olarak Köy Enstitüleri Sempozyumu”nun amacı; özgün bir eğitim sistemi oluşturan Köy Enstitülerini anlamak ve eğitim yöntemlerini bilimsel bir bağlamda ele almak, yetiştirdiği aydın, sanatçı, bilim adamlarını bir araya getirerek onların birikimlerini paylaşmak, Köy Enstitülerinin gelecek kuşaklara tanıtılması ve bu çabanın sürdürülmesi için gerekli çalışmaları bilimsel bir bakış açısıyla tartışmaktır.
Düzenleme Kurulu
Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. Bahri GÖKÇEBAY
Nihat TARAKÇI
Mehmet SAYDUR
Emin ARIK
İlknur TÜRKKAAN
Mehmet GEMALMAZOĞLU
Fikri UZUN
Mirati MADAK
Anıl ÇOKGÜRSES
Murat KILIÇ
Ulaş ÖZER
Yrd. Doç. Dr. Selda POLAT
Bilim Kurulu
Bilim Kurulu
Dr. Alper AKÇAM
Dr. Niyazi ALTUNYA
Prof. Dr. Mustafa APAYDIN
Talip APAYDIN
Hayri ASLAN
Dr. Kemal ATEŞ
Erdal ATICI
Mehmet BAŞARAN
Cengiz BEKTAŞ
Prof. Dr. Mualla BİLGİN
Cavit BİNBAŞIOĞLU
Fügen ÇETİNER
Prof. Dr. Zeki ÇUBUK
Prof. Dr. Osman DEMİRCAN
Prof. Dr. Seçkin DİNDAR
Ali DÜNDAR
Oktay EKİNCİ
Yrd. Doç. Dr. Haluk ERDEM
Öğr. Gör. Kamuran Semra EREN
Prof. Dr. İsa EŞME
Mustafa GAZALCI
Yrd. Doç. Dr. Firdevs GÜMÜŞOĞLU
Aydın ILGAZ
Prof. Dr. Cahit KAVCAR
Zekeriya KAYA
Prof. Dr. Ayfer KOCABAŞ
Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ
Mahmut MAKAL
Prof. Dr. Rıfat OKÇABOL
Prof. Dr. Özer OZANKAYA
Turgut ÖZAKMAN
Turan ÖZLÜ
Varlık ÖZMENEK
Yrd. Doç. Dr. Seçkin ÖZSOY
Prof. Dr. Hasan PEKMEZCİ
Prof. Dr. Songül SALLAN GÜL
Zeki SARUHAN
Mehmet SAZAK
Prof. Dr. Sedat SEVER
Prof. Dr. Nezihe ŞENTÜRK
Dr. Engin TONGUÇ
Pakize TÜRKOĞLU
Prof. Dr. Ali UÇAN
Prof. Dr. Meral UYSAL
Öner YAĞCI
Prof. Dr. Gülen YALÇIN
Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK
Yrd.Doç.Dr.Hüseyin YOLCU
Canan YÜCEL ERONAT
Dr. Güzel YÜCEL
Prof. Dr. Necmi YÜZBAŞIOĞLU
(Soyadı alfabetik sırası izlenmiştir)
Onur Konuğu
Onur Konuğu
Prof. Dr. Server TANİLLİ
Bildiri Konuları
Çağdaş Eğitim Kurumları ve Köy Enstitüleri
Köy Enstitüleri ve Eğitimde Pozitif Ayrımcılık
Köy Enstitüleri ve Günümüzde Öğretmen Yetiştirme
Köy Enstitülerinden Günümüze Eğitimde Demokrasi
Köy Enstitüleri ve Karma Eğitim
Köy Enstitüleri ve İş Eğitimi
Eğitimde Nitelik ve Köy Enstitüleri
Köy Enstitüleri, Sanat Eğitimi ve Yaratıcılık
Köy Enstitüleri, Yatılı Bölge Okulları ve Taşımalı Eğitim
Köy Enstitülerinden Günümüze Yeni Modeller
Türkiye/de Eğitimin Güncel Sorunlarına Köy Enstitüleri Penceresinden Bakmak
Bir Eğitim Devrimcisi Tonguç ve Köy Enstitüleri
Aydınlanmacı Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve Köy Enstitüleri
Mustafa Necati ve Cumhuriyet Eğitim Devrimi
Türkiye’de Meslek Liseleri ve meslek Yüksek Okullarına Köy Enstitüleri Penceresinden Bakmak
Köy Enstitüleri ve Okuma Sevgisi-Okuma Alışkanlığı
Bildiri Yazım Kuralları
Bilidiri yazım kuralları daha sonra duyrulacaktır.
Bilidiri özeti alınmayacaktır.
Katılımcıların bildirilerle birlikte bir adet vesikalık fotoğraflarını elektronik ortamda göndermeleri gerekmektedir.
Konaklama ve Ulaşım
Bildiri sahiplerinin yol giderleri kendilerine ait olup, konaklama ve yemek giderleri Sempozyum Düzenleme Kurulu’nca karşılanacaktır.
Önemli Tarihler
Sempozyuma Katılım İçin Son Başvuru Tarihi
:
15 Mayıs 2009
Bildirileri Son Gönderme Tarihi
:
09 Ekim 2009
Sempozyum Başlangıç Tarihi
:
15 Nisan 2010
Sempozyum Bitiş Tarihi
:
17 Nisan 2010
Adı Soyadı
* Bu alanı doldurmak zorunludur.
Ünvanı
Kurum Adı
Adresi
E-posta
Girilen e-posta adresi geçerli değil* Bu alanı doldurmak zorunludur.
Telefon
* Bu alanı doldurmak zorunludur.
Faks
Katılım Şekli
Bildirili
Bildirisiz
Bildiri Başlığı
Refakatçi Sayısı
* Bu alan numerik olmalıdır
Konaklama
İstiyorum
İstemiyorum
Kime
İletişim
Sekreterya
Hülya BİÇİCİOĞLU
hbicicioglu@kastamonu.edu.tr
:
0 366 215 09 00 / 128
Berrin GÜRSOY
bgursoy@kastamonu.edu.tr
:
0 366 215 09 05 / 145
E-posta
:
sempozyumke@kastamonu.edu.tr
Sempozyumun Amacı
“Kuruluşunun 70. Yılında Bir Toplumsal Değişim Projesi olarak Köy Enstitüleri Sempozyumu”nun amacı; özgün bir eğitim sistemi oluşturan Köy Enstitülerini anlamak ve eğitim yöntemlerini bilimsel bir bağlamda ele almak, yetiştirdiği aydın, sanatçı, bilim adamlarını bir araya getirerek onların birikimlerini paylaşmak, Köy Enstitülerinin gelecek kuşaklara tanıtılması ve bu çabanın sürdürülmesi için gerekli çalışmaları bilimsel bir bakış açısıyla tartışmaktır.
Düzenleme Kurulu
Düzenleme Kurulu
Prof. Dr. Bahri GÖKÇEBAY
Nihat TARAKÇI
Mehmet SAYDUR
Emin ARIK
İlknur TÜRKKAAN
Mehmet GEMALMAZOĞLU
Fikri UZUN
Mirati MADAK
Anıl ÇOKGÜRSES
Murat KILIÇ
Ulaş ÖZER
Yrd. Doç. Dr. Selda POLAT
Bilim Kurulu
Bilim Kurulu
Dr. Alper AKÇAM
Dr. Niyazi ALTUNYA
Prof. Dr. Mustafa APAYDIN
Talip APAYDIN
Hayri ASLAN
Dr. Kemal ATEŞ
Erdal ATICI
Mehmet BAŞARAN
Cengiz BEKTAŞ
Prof. Dr. Mualla BİLGİN
Cavit BİNBAŞIOĞLU
Fügen ÇETİNER
Prof. Dr. Zeki ÇUBUK
Prof. Dr. Osman DEMİRCAN
Prof. Dr. Seçkin DİNDAR
Ali DÜNDAR
Oktay EKİNCİ
Yrd. Doç. Dr. Haluk ERDEM
Öğr. Gör. Kamuran Semra EREN
Prof. Dr. İsa EŞME
Mustafa GAZALCI
Yrd. Doç. Dr. Firdevs GÜMÜŞOĞLU
Aydın ILGAZ
Prof. Dr. Cahit KAVCAR
Zekeriya KAYA
Prof. Dr. Ayfer KOCABAŞ
Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ
Mahmut MAKAL
Prof. Dr. Rıfat OKÇABOL
Prof. Dr. Özer OZANKAYA
Turgut ÖZAKMAN
Turan ÖZLÜ
Varlık ÖZMENEK
Yrd. Doç. Dr. Seçkin ÖZSOY
Prof. Dr. Hasan PEKMEZCİ
Prof. Dr. Songül SALLAN GÜL
Zeki SARUHAN
Mehmet SAZAK
Prof. Dr. Sedat SEVER
Prof. Dr. Nezihe ŞENTÜRK
Dr. Engin TONGUÇ
Pakize TÜRKOĞLU
Prof. Dr. Ali UÇAN
Prof. Dr. Meral UYSAL
Öner YAĞCI
Prof. Dr. Gülen YALÇIN
Prof. Dr. Binnur YEŞİLYAPRAK
Yrd.Doç.Dr.Hüseyin YOLCU
Canan YÜCEL ERONAT
Dr. Güzel YÜCEL
Prof. Dr. Necmi YÜZBAŞIOĞLU
(Soyadı alfabetik sırası izlenmiştir)
Onur Konuğu
Onur Konuğu
Prof. Dr. Server TANİLLİ
Bildiri Konuları
Çağdaş Eğitim Kurumları ve Köy Enstitüleri
Köy Enstitüleri ve Eğitimde Pozitif Ayrımcılık
Köy Enstitüleri ve Günümüzde Öğretmen Yetiştirme
Köy Enstitülerinden Günümüze Eğitimde Demokrasi
Köy Enstitüleri ve Karma Eğitim
Köy Enstitüleri ve İş Eğitimi
Eğitimde Nitelik ve Köy Enstitüleri
Köy Enstitüleri, Sanat Eğitimi ve Yaratıcılık
Köy Enstitüleri, Yatılı Bölge Okulları ve Taşımalı Eğitim
Köy Enstitülerinden Günümüze Yeni Modeller
Türkiye/de Eğitimin Güncel Sorunlarına Köy Enstitüleri Penceresinden Bakmak
Bir Eğitim Devrimcisi Tonguç ve Köy Enstitüleri
Aydınlanmacı Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve Köy Enstitüleri
Mustafa Necati ve Cumhuriyet Eğitim Devrimi
Türkiye’de Meslek Liseleri ve meslek Yüksek Okullarına Köy Enstitüleri Penceresinden Bakmak
Köy Enstitüleri ve Okuma Sevgisi-Okuma Alışkanlığı
Bildiri Yazım Kuralları
Bilidiri yazım kuralları daha sonra duyrulacaktır.
Bilidiri özeti alınmayacaktır.
Katılımcıların bildirilerle birlikte bir adet vesikalık fotoğraflarını elektronik ortamda göndermeleri gerekmektedir.
Konaklama ve Ulaşım
Bildiri sahiplerinin yol giderleri kendilerine ait olup, konaklama ve yemek giderleri Sempozyum Düzenleme Kurulu’nca karşılanacaktır.
Önemli Tarihler
Sempozyuma Katılım İçin Son Başvuru Tarihi
:
15 Mayıs 2009
Bildirileri Son Gönderme Tarihi
:
09 Ekim 2009
Sempozyum Başlangıç Tarihi
:
15 Nisan 2010
Sempozyum Bitiş Tarihi
:
17 Nisan 2010
Adı Soyadı
* Bu alanı doldurmak zorunludur.
Ünvanı
Kurum Adı
Adresi
E-posta
Girilen e-posta adresi geçerli değil* Bu alanı doldurmak zorunludur.
Telefon
* Bu alanı doldurmak zorunludur.
Faks
Katılım Şekli
Bildirili
Bildirisiz
Bildiri Başlığı
Refakatçi Sayısı
* Bu alan numerik olmalıdır
Konaklama
İstiyorum
İstemiyorum
Kime
İletişim
Sekreterya
Hülya BİÇİCİOĞLU
hbicicioglu@kastamonu.edu.tr
:
0 366 215 09 00 / 128
Berrin GÜRSOY
bgursoy@kastamonu.edu.tr
:
0 366 215 09 05 / 145
E-posta
:
sempozyumke@kastamonu.edu.tr
Etiketler:
2010,
Kastamonu,
KKöy Enstitüleri,
Sempozyum
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)