Beyaz, Kırmızı ve Kara: Çarşaf
Yoksul bir evde doğdu o
Yer yer delinmiş bir çarşafın üzerinde
Dökülen bir süt dişi gibiydi
Çocuktu daha anası
Karnına basınca ağlayan
Sarı bukleli bir bebeği olmamıştı
Ne de bir bez bebek, çiçekli basmadan
Yedi çocuk vardı doğduğu evde
Yedi çocuk, iki öküz, on iki koyun
Eli işe erdiğinden beri
Oyuncak bebeğinin değil
Kardeşlerinin saçını tarardı
Ve böyle bir şeydir herhalde deyip
Çayıra götürdüğü ak kuzulara
Sonunu hatırlamadığı masallar anlatırdı
On üçünde bir bebeği oldu
Akça Kız koydular adını
Bir çarşafın üzerine
Süt dişi gibi dökülen Akça
Anasının kanını gördü ilkin çarşafta
Hiç unutmadı bunu, hem de hiç
Çarşafın kansız bir parçasını kesip
Sardılar Akça'yı kundağa
Çocuktu anası daha
Gizli gizli oynardı anasıyla
Akça Okula giderken dedikodusu çıktı
Uzun kirpikli kara bir oğlanla
Evermek istediler hemen
Dellendi, karşı çıktı anası
Yı rttığı çarşafı halat yapıp
Kendini tavana asmaya kalktı
Hayatı paçavra gibi atılsındı da
Akça Kız'ı okuldan alınmasındı
Ama ne yaşamının değeri vardı
Ne sözünün, ne de ölümünün
O an tavan, başına yıkıldı ananın
Kızının yanında olmak için
Yırttığı çarşafları bir kenara attı
Ve dedi ki: Genç ana olmayasın benim gibi
Çarşafın beyaz kalsın, uzak tut bedenini
Kocası da çocuktu kendi gibi
Anası kendi kanını akıtıp
Umarı kanlı çarşaf atmacalardan
Kurtardı bunları
Düğünlerinden çok sonraydı
Adet kanı düştüğünde çarşafa
Karı koca, iki tazecik çocuk
Korkudan ne yapacaklarını bilemediler
Ana dedi, zamanı var daha ...
Gebe kalmasın diye
Otlar kaynattı kızına
Kocası gidip gelirken okula
Akça gizlice onun kitaplarından
Ders çalışır, defteri olmadığından
Her şeyi bir bir kafasına yazardı
Ne vardı sanki o da okulda olsaydı
Oğlan desen ...
İnsan evladıydı önce ama sonra büyüdü
Büyüdükçe aklı başka türlü çalıştı
Evdeki taze bedenin tadına bakmayı
Bacaklarını çarşaf gibi yırtmayı
Hoyratlığı ve dayağı da öğrendi
Akça sevmiyordu onu, hem de hiç
Ondan gelecek bir tohumu
Yeşertmek de istemiyordu bedeninde
Ama yazgıya ne kadar direnebilirsin
Onun da bir oyuncak bebeği oldu sonunda
Kızıl saçlı, çilli, şirin mi şirin bir kız
Kocası pek de sevmedi bu küçük kızı
Akça'nın ona düşkünlüğünü kıskandı
Çarşafı paylaşan bebekle yalnızlandı
Liseye gider gelirken bir başkasına sevdalandı
Akça'yla kundak gibi çarşafın üzerinde
Yeşeren birer filiz gibi büyüdüklerinde
Ne aşkı bilecek
Ne de o aşka bir eş seçecek kadar
Sevdayı bilemezdi ki, o da henüz çocuktu
Artık Akça'nın yanında bile yatmıyordu
Kuma getirelim dediler, istemedi
Sevdanın biricikliğini bilmişti
Yıllarca sürdü gizli aşkı
Akça'dan gittikçe uzaklaştı
Hem okudukça, gördükçe, yaşadıkça
Öyle ya, Akça ne de cahildi, hem yavandı
Şehre gitti oğlan, üniversiteye başladı
Şans bu ya, aşkı da aynı okuldaydı
Aşk da bu delikanlı gibi kader kurbanı
Ama o aşk ki her kaderi yıkardı
iki genç nikahlandılar
Yıllar sonra haberlerini ulaştırdılar
Akça ilk kez aşkı tadacağı yaşta
Çocuklu bir dul olup evde kalmıştı
Onun ömrü böyle son bulacaktı
Kaynana, dayağa uğrardı yanına
Ve sıkıştırır dururdu onu
Yağlı, pis suratıyla kayınbaba
Hırıldaya hırıldaya samanlıkta
Nasıl desin şimdi Akça, sakın ha
Hele bir dönsün söylerim seni kocama
Bir gün parçalanan gömleğini tuta tuta
Gözlerinde yaş değil, çelik gibi bir ışıkla
Vardı dedi ki anasına:
Kocamla kaderlerimiz ayrıldı
Senin de benim de şunca yaşadığımız yıllardan
Bize unutulmayacak bir tek, bir tek evlatlar kaldı
Şimdi doğurmak için yeniden kendimizi
Kaçalım, uzaklarda özgürce yaşayalım
Ertesi günün şafağında
O her şeyin başladığı çarşafına
Bir iki entariyle kitaplarını koyup
Kaçtı gitti aJ1asıyla ve kızıyla
Arkalarından söylenmedik laf bırakılmadı
Silahlar çıkarıldı ama adresleri bulunamadı
Tek göz bir konduya sığınmıştı üç kuşak
Ama bembeyazdı, ferahtı altlarındaki tek çarşaf
Ömründe ilk kez uykunun tadını
Ve rüya görürken korkmamayı anladı
Ana temizliğe gitti evlere
Kirleri silip çıkardıkça rahatladı
Onun kendini bu kadar kaptırarak çalışmasını
Küçücük lekeleri bile hırsla çıkarma inadını
İzleyenler hayretler içinde kaldı, ne biIsinlerdi ki
Ana bir ömrü temize çekmeye çalışıyordu
Her kir, ona geçmişi anımsatmaktaydı
Akça Kız dışarıdan, kızı içeriden
Bir bir bitirdiler okulları
Özgürlük için dediler hep, özgürlük için
Öyle bir azimliydi ki hepsi, öyle bir
"Ben varım!" diye haykırmaktalardı
Bir günden bir güne baş eğmediler
Kimsenin onlar adına karar almasına
Karaya çalınmaya izin vermediler
Ve hep aydınlık olsun diye uykuları
Her gün illa da yeni yıkanmış
Bembeyaz çarşaflarda uyudular
Derken etrafları bir, neyse
ilki, neyse ... Üç, e hadi ona da neyse
Ama hızla üreyen yabani otlar gibi
Kara çarşaflarla sarıldı
Bana ne diyecek halleri kalmamıştı
Süt dişinin beyazı, kanın kırmızısı
Anımsadılar geçtikleri tüm çarşafları
Ve bir gece gizlice girip dükkanıara
Girip evlerin kuytularına
Yaktılar tüm kara çarşafları
Bunca yol aşıp geldikleri yerde
İstemediler karaya bulanmış kan uykuları
Gerekirse dediler, tercih ederiz karanlığa
Ak alnımızdan akacak kırmızı kanı ...
Bir kuyunun dibinde bile
Gökyüzüne merdiven dayayanlar
Onlar ki kırmızı ve beyazla doğanlar
Hiç kader deyip kabullenir mi
Hayatları bir ayıpmış gibi kara kefenle
Balçığa gömülmeyi?
Özlem SEZER
(Kül Öykü, Sayı: 23 Mart 2009)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder